karanlık şehir, yorgun insanlar.
İnsanlar
üzgün…
Neden
bilinmez ülkemin, memleketimin üstünde hüzün bulutları geziyor.
Evdeyim içim
daralıyor. Dışarı çıkıp nefes almak istiyorum.
Kapıdan
çıkar çıkmaz yağmur yüklü kara bulutlar karşılıyor beni.
Her an
yağabilecek şekilde geziniyorlar ucsuz bucaksız gökte.
Dilime bir
şarkı doluyorum. Kendimi dinleyerek çıkıyorum yola.
Her zaman ki
marketçi abi yerinde değil…
Beni
düşünceli bir teyze karşılıyor yolda. Yüzünde hüzün, üstünde yük var sanki…
Soramıyorum
teyze nasılsın neden yorgunsun diye. Neden bilinmez insanlar tanımadıklarıyla eskisi gibi dertlerini paylaşmıyor artık…
Belki de en
iyi o tanımadığın insan yardım edicek sana…
Güvenemiyor
kimse güven artık sadece bir sokak adı…
Kimse
konuşmadan paylaşmadan yürüyor sokakta.
Kiminde
geçim sıkıntısı, kimin de sınav kaygısı...
Kimi evine
ekmek götürmek derdinde, kimi ekmek
götürecek ev…
Yolda balık
satan bir amcaya ilişiyor gözüm.
Yavaşca
yaklaşıyorum yanına. Yüzü yılların yorgunluğundan kırışmış.
Her bir
kırışıklıkta bir tecrübe, her bir kırışıklıkta bir yaşanmışlık saklı…
Konuşmuyor
amca kimseyle. Ne balıklarını satmaya çalışıyor. Ne kimseye bakıyor.
İçimden o
balıkların hepsini alıp ‘hadi amca bugünlük bu kadar sen artık evine git’ demek
geçiyor.
Sessizce
ayrılıyorum yanından. Bu karanlık şehir yorgun insanlarla dolu.
Girenler
gülmeyi unutuyor sanki. Kimse yaşamıyor
gibi.
Mutlu insanlara
özlem duyuyorum….
0 yorum